11 Şubat 2012 Cumartesi

Komünist


Varoluşsal sorgularınız elbette sosyal yanınızla alakalı; ve elbette siyasal düşüncelerinizle içli dışlı. Benim için, fakir bir kız coçuğunun ''yalansız'' dilenmesi, ansızın tek siyasetim olabiliyor!. Aşağıda ilk önce bir şiir denemem, sonra da Vedat Türkali'nin Komünist'inden kesitler var. Komünist aslında son 20-25 sayfası dışında otobiyografik bir eser. Daha önce okuduğum Bir Gün Tek Başına ile kıyaslanamaz bile; son derece kopuk ve sıkıcı. Alıntılar yaptığım kısım (son 20-25 sayfa) otobiyografiden ayrı gibi; komünizm üzerine saptama ve görüşlerini aktardığı güzel bir deneme.


----

Ankara'da bir kız çocuğu, 
üşümüş;
                 bir kız çocuğu,
ürkmüş;
                            ağır ağır yanaşmakta, ağlamakta.

Ankara'da bir kız çocuğu,
  imdat diye bağırmakta;
                            sesi kısık, kimse duymazda,
üstü çıplak, kimse görmezde.

Bir öğünlük tok diyelim haydi,
ya bir ömürlük?

O kız çocuğunun geçmişi bilinmez,
                            bugünü harap,
                            geleceği yitik!

Ankara'ya kar yağıyor.
Siluette Kale,
  Meydanda Heykel,
Arkalarda Hacıbayram,
neye yarar!
Ulus'um sisler içinde!

(Ankara, 10 Şubat 2012)

----------------




Vedat Türkali, Komünist, Gendaş Yay. s.119-s.132:

... 1917 Bolşevik devrimi, onun sonucu kurulan Sovyetler birliği, insanlığa kazandırdığı akıl almaz büyüklükte tarihsel-sosyalist deneylerinin, kazanımlarının (Bugün Çin'den Küba'ya üm sosyalist devletlere analık ettiğini unutmamak gerekir) yanında, tüm kapitalist dünyadaki emekçi yığınlarının, sömürgen sınıflardan çeşitli haklar koparıp almasında, kapıtalist dünyanın yaşanabilir bir yüz kazanmasında en büyük etken olmuş, varlığıyla dolaylı, dolaysız tüm yeryüzüne damgasına vurmuştur. Yıkılışından sonra binbir baskı sonucu her yanda birer ikişer geri alınan insanca haklarla neyi yitirdiğini emekçi insanlık bugün daha iyi anlıyor.

Bolşevikler, Lenin, sınıfsız toplumu kurmak için ilk adımı attıklarında, örnek alıp inceleyebilecekleri salt 72 gün yaşamış Paris Kömünü vardı tarihin kapitalist dönem geçmişinde. .... Kömünarların, Fransız Devrimi'nde burjuvazinin kurduğu bağlaşıklığı bozup büyüklüğü kazanamamaları, büyük sanayi kuruluşlarına, ana mali kaynaklara, ''kutsal devletin!'' Merkez Bankası'na vaktinde el koymamalarıdır yenilginin bilinen ana nedenleri. Fakat, Marks'ın özellikle vurguladığı, Paris Kömünü'nün yenilgisinden çıkarılacak ders, eski burjuva devletinin kurumları, kuruluşlarıyla sosyalist toplumun yaratılamayacağı, böylesi yeni bir yapılanmada başarının olmazsa olmaz koşulu, eski burjuva devletinin kırılıp parçalanarak, iktidar gücünün yeni kurulacak proleter devlete geçmesidir. ... Sovyet tipi işçi-yoksul köylü-asker meclislerinde, Lenin, Marks'ın aradığı proleter devlet tipinin çekirdiğini görüyordu. Oktobr [Ekim] devriminden önceki ikili iktidar (Kışlık Saray'da Kerenski Hükümeti, Smolni'de Sovyetler) döneminde Lenin'in ''Bütün iktidar Sovyetlere!'' sloganı, proleter devleti kurmanın ilk atılımıdır. Sovyet iktidarının 73. gününde Lenin'in ''Paris Komünü'nü bir gün geçtik'' diye karlarda dans ettiği söylenir. Örneği olmayan yepyeni bir toplumu, sosyalist toplumu yaratmak tarihin en büyük sınavlarından birinden geçmektir. Bolşevikler, Lenin, Marksist yöntemle araştırma, deneme-yanılma, ileri atılabilmek için sırasında geri çekilmelerle yola koyuldular! Güvendikleri, emekçi yığınlarından güç alan, ''demokratik santralizm''e dayalı Leninst Bolşevik Partisi'ydi. Lenin'in büyük özgüvenle söylediği şu ünlü sözü hiç unutmamak gerekir: ''Tarihte varolmuş bir çok siyasal partiler batmıştır. Biz batmayacağız, çünkü bizim yanlışlarımızı görüp saptayarak doğru yolu bulacağımız özeleştiri yöntemimiz var.'' ...

Tüm eleştiri, özeleştiriler komünistlerin emekçi yığınlardan kopmamaları doğrultusunda olmalıdır, anlamına gelir bu sözler. Bunun vazgeçilmez koşulu, emekçi yığınların, tam bir sınıfsal özgürlük ortamına, tüm sorunların korkusuz, baskısız düşünülüp konuşulduğu, tartışıldığı br gerçek demokratik topluma kavuşturulmalarıdır. Toplumun yazgısına egemen Partinin, Marksist-Leninist ilkelere oturtulmuş bu tam özgür davranış biçimini önce kendi içinde yaşama geçirmesi gerekir; demokratik santralizmden beklenen budur. İşler ''antidemokratik bürokratik santralizm''e dönüştürülmüş, merkezin başına da uyanıkların tapıp taptırdığı birisi yerleştirilmişse, düşündüklerini açık yüreklilikle söyleyecek ''enayi!''lerin sürgünü, kampı, cezaevini, celladı boyladığı bir ortam oluşur ki, öyle bir toplumda özverili gerçek devrimcilerin gözü kara atılımları durumu daha da ağırlaştırır. Dalkavukların, iki yüzlülerin, sahtekarların egemen olduğu böyle bir toplum, bilim, teknoloji, üretim kalitesi açısından geri kalmaya yazgılıdır. Emekçi yığınların gerçek dostlarının ezildiği çarpık bir yapı oluşur. 70 yıllık Sovyet-sosyalist toplumundan Yeltsinler'in, Şevarnatzeler'in, Aliyevler'in, kim bilir daha kimlerin çıkması rastlantı değildir. Sosyalist toplumu içten içe kemiren Stalinizm olgusu budur..... Stalin'i ya da bir başkasını suçlamakla bir yere varılmaz; asıl sorun, toplumda hiçbir yöneticiye ya da yöneticilere toplum yönetiminde kamunun, bireylerin denetim gücü üzerinde yetki tanınmasını kesinkes önleyen bir yapıyı kurmaktır....

... şöyle bir soru da gündemde yer alır bugün: Marks'ın, paris Komünü denemesinden sonra kırılıp parçalanması zorunluluğundan söz ettiği ''burjuva devlet yapısı'' üzerine yapılan tanı, Lenince yaşama geçirilen uygulama biçimi bugün de yürürlülükte sayılabilir mi? ....

Marks'ın, Lenince yorumundan dünya şunları kazanmıştır:

O yöntemle koca bir coğrafya parçasında, yıkılışıyla bile insanlığa engin deneyimler bırakmış ilk proleter sosyalist toplum kurulmuştur.

Çin'den, Kore'den, Çin Hindi'nden Afrika'ya, Küba'ya, Güney Amerika ülkelerine, dünyanın hemen her köşesinde tüm devrimcilere esin kaynaklığe eden Leninizmdir; sırasında o devrimlerin ilk destekçisi de, Lenin'in kurduğu o ilk sosyalist ülke olmuştur.

Devrimin ille de sanayi ülkelerindeki sınıf savaşlarıyla gelişmiş ülkelerde olacağı ''dogma''sını aşarak dünyayı kuşatmış emperyalist zincirin zayıf halkasına saldıran ulusal bağımsızlık savaşlarıyla bağlantılı biçimde, dünyanın sanayice gelişmiş ülkelerinin dışında herhangi bir yerinde de başarıya ulaşabileceğini savıyla tarihin bu aşamasındaki toplumsal devrimi de, onun ayrılmaz bağlaşığı antiemparyalist ulusal kurtuluş savaşlarını da en doğru değerlendiren Leninzm'dir.

Yoksul, topraksız köylülüğün, köy emekçilerinin toplumsal devrimde işçi sınıfı yanında yer almalarını devrimin olmazsa olmaz koşullarından sayarak köylülüğün devrimdeki doğru yerini saptayan da Leninizm'dir. ... 

... Okullarımızda  bütün tarih eğitimi, bireylerin isteğine, buyruğuna bağlı öyküler üstüne kuruludur. Avrupa'yı Attila titretmiş, İstanbul'u Fatih almış, Osmanlı'yı zirveye Kanuni çıkarmış, zulmü Abdulhamit, ülkeyi Atatürk kurtarmış....tır. Bütün toplum bu yüzeysel, basmakalıp inançlara koşullandırılmıştır. Bir ''27 Mayıs'' sabahına uyanıp da, gizlice el ele vermiş genç subaylarca kendini ''kurtarılmış'' bulan kafası yalınkat bir ülkede, ''sosyalist devrim''in hiç de böyle yapılmayacağını anlatmak kolay olamazdı.....

Kapitaizmin son aşaması olarak emperyaliz üzerine Lenince yapılan irdelemyle konulan tanının, emperyalizmin yeni aşaması olan ''globalizm'' için de geçerliliğini koruduğu bellidir....